Bu sabah ( 1 Eylül) daha hava aydınlanmadan, Seyahat yazarlarının ağız birliği ettiği, dünyanın manzarası en muhteşem tren yolculuğuna çıkacaktım. Oslo Bergen Railway olarak bilinen hattın Oslo Myrdal- Myrdal Flam seferi. Oslo’nun alacakaranlık sokaklarının arasından geçerek 06:25’te kalkacak olan trene koşa koşa gittim. Alırken dikkat etmekte fayda var, dedikleri saatte kesinlikle kalkıyorlar. Mesela bu trenin kalkış saati 06.24 olsa tam o saatte kalkar. Trenin içinde de ayrıca dakikliğe ne kadar önem verdiklerini sık sık anons ediyorlar. Norveç trenleri bizim TCDD’ye pek benzemiyor. Uçak havası var ve konfor oranı çok yüksek. Ben bir kahve bağımlısı olduğum için fiyata dahil vaad edilen kahve için Konfor Bilet aldım. Kahveden, sıcak çikolatadan, cappucinodan benden ekstra para istemesinler bir de yanında cep telefonumu şarj edebileceğim bir yer olsun diyorsanız konfor almanızı tavsiye ederim. Hele hele internetten dayanamayıp sürekli paylaşım yapacaksanız yine konfor almanızda yarar var. Ama konfor olmayan kompartmanlar çok farklı değil tabi.. Interrail gibi biletiniz varsa o da iyi bir fırsat. Beni kahve ile kandırdılar işte…Ne gelir elden.





Oslo’nun kendisi de bir fyord alanında olduğından şehirden ayrılır ayrılmaz fyord manzaralarına başlayıveriyorsunuz. Wikipedia’ya göre fyord: denizin buzul vadilerini basması sonucunda oluşan ve çoğunlukla iç kesimlere kadar sokulan; ince, uzun, genellikle çok derin ve kenarları çok dik körfez. Fyordlar; genellikle Norveç, Grönland, Alaska gibi kuzey ülkelerinde görülen ilginç bir kıyı tipidir. İlginç’i koyu yaptım komik geldi wikipedia’da ilginç denmesi. Evet bizim gibi sıcak denizlerde yaşayanlara sahiden ilginç geliyor. Düşünsenize deniz suyu buzullarla bütünleşiyor. Bana göre ise fyord inanılmaz dingin kara kara, böyle buzul buzul renkli çok koyu sular. Buzul rengi ise ortası biraz daha açık mavi ama kenarları koyu siyah olan ilginç bir olgu sahiden. Norveçliler için ise yan taraflarında koştukları koşu pisti, üstlerinde taşımacılık yaptıları alan ve hava 14 derece iken bile rahat rahat yüzdükleri bir deniz.
Neyse Tren yolculuğuna geri döneyim. Fyordları görmeye başlayınca tren yolcuları arasında bir hareket başlıyor. Sağdan sola soldan sağa manzara ne taraftaysa o taraf yönelip fotoğraflar çekiliyor. Yeşil, buzul mavisi ve siyah (fyordun) nesi çekici gelir ki? Sakinliği çekici gelir. Dinginliği çekici gelir. O sakinliğin arasına yerleşmiş insan yaşamının doğaya bütünleşik yaşamı ilgi çekici gelir. Çok büyük evler yok buralarda.. Tahtadan kutu kutu kiremit kırmızısı, hardal rengi evler, gri yüksek çatıları ve inanılmaz düzenli bahçeleri var. En önemli nokta ise beton yok. Ya da beton gözümüze gözümüze girmiyor. Hatta bazı çatılarda çimlerin uzun uzun bittiğini de göreceksiniz. Hani bazen teyzeler uçakta korkunca hihler ya burada da insanlar manzara görünce o sesleri çıkarıyorlar 🙂 insanın elinde olmuyor sahiden.Her tahtadan kulübenin yanında birer de bisiklet var. Çok güzel tasarlanmış bahçeler var. Her arazi kıymetli. Özenle ekilip biçildiği belli olan tarlaları var. Traktörler ve ambarlar seçilebiliyor.







Hele Dremmen’i geçtikten sonra trenin bir sağ tarafında sonra öteki tarafında cama yapışıp gördüklerinizi Japon turistler gibi kaydetmeye çalışıyorsunuz. Tren bazen karşı yönden gelen treni beklemek veya saatini beklemek için mola veriyor. O molalarda ben ve bir kaç insan trenden koşa koşa çıkıp fyord kıyılarında fotoğraflar çekmeye çalıştık. Yine çok abuk saatler veriyorlar kalkış için örneğin 11.03te kalkacak gibi… Tabi ki tren o saatte kalkıyor.
Sonra bir bakmışsınız o yeşil ve koyu buzul mavisi gitmiş yerine gri kayaçlar ve karlar almaya başlamış. Tren size hissettirmeden yavaş yavaş yükseliyor ve bir bakıyorsunuz 1222 metre yüksekliğe çıkmış oluyorsunuz. Bol karlı, sisli ve dumanlı bir kasaba olan Finse kasabasına gelmiş oluyorsunuz. Buzullara bir nevi komşusunuz artık 🙂 Burada da çılgın bir dağ bisikletçileri grubu vardı.Bu yükseklikte bisiklet süreceklerdi!!!







Hemen Finse’den sonra tren yine kıvrıla kıvrıla tünellere gire gire Flam’a aktarma yapacağımız Myrdal istasyonuna ulaşıyor. Buradan tren değiştirerek dünyanın en dik tren tren yoluna aktarma yapıyorsunuz. Flambana nostaljik treni 800 küsür metreden başlayıp Flam kasabasına deniz seviyesinden 2 metreye indiriyor. Nostaljik bir tren hattı olan Flambana (Flam Railway) ile indiğiniz Flam, Sognefjorden’in (buraların en ünlü fiyordu olur) iç kesimlerinde yer alan bir kasaba.



Bu 55 dakika süren mini yolculuk esnasında da nefes kesici şelale manzaraları ile karşılaşıyorsunuz. Şelaleler çok yüksek zirvelerden vadiye akarken debilerinin uğultusu benim doğaya saygımı ve sevgimi bir kat daha arttırdı. İlk durağınızda çılgın debili koyu açık mavi karışımı, hırslı mı hırslı, güçlü mü güçlü bir şelaleyle tanışıyorsunuz. Yağmur yağsa da yağmasa da bu bölgede şelale gücüyle yağmur yağıyor. Tren burada 5 dakika mola verdiğinden inip bir güzel izleyebiliyorsunuz. Bir de burda minik sürprizleri var Norveçlilerin size 🙂






Sonrasında vadinin tabanına yaklaşırken yine bir bölümü 120 metre herhangi bir noktaya değmeden akan şelaleyi görüyorsunuz. Bu suyun debisini ve gücünü tahmin etmek bile istemiyorum. Hep böyle boşa akıyor bu güçler. Bizde olaydı da şöyle bir HES kuruvereydik :).
Vadi tabanına yaklaştıkça etrafınızdaki dağlar yükseldiğinden hem ürkütücü hem de çok güzel bir manzara oluşmuş oluyor. Bol bol yüksek şelale dibindeki evcik manzaraları görmeye başlıyorsunuz. Bu evlerde yaşamak ömür uzatan, dinginleştiren ve huzur patlaması yaşatan deneyimler olsa gerek. Norveçliler hem çok şanslı hem de doğaya uyum sağlamayı , doğanın önüne set çekmemeyi çok çok iyi biliyorlar belli ki. Hayran olmamak elde değil. Flam tamamen ayrı bir yazı konusu ama nefes kesici güzellikte. Elma bahçeleri, dökülen elmaların arasında ve yemyeşil çimlerin üzerinde oynayan çocuklar..
Norveç Trenleri ile ilgili önemli ipucu:
http://www.nsb.no web sitesinden Norveçte istediğiniz tren biletini alabiliyorsunuz. Önceden bilet almanız çok önemli çünkü fırsat fiyat – Mini Pris- kovalamak o kadar da kolay olmuyor. Özellikle yoğun dönemde fiyatlar talep ile paralel çok yükselebiliyor. Ben Oslo-Flam biletimi mini pris – en uygun fiyat olan 600 küsür NOK’a almıştım. Yaklaşık 200 TL etmekte.