Dublin’in artık marka olma ötesine geçmiş turistik yerlerinden bir tanesi de Temple Bar. William Temple adlı vakti zamanında Trinity College müdürlüğünü yapan kişinin bölgeye taşınıp burayı ufak ufak düzenlemesi ile başlamış herşey.
Bölgenin bulunduğu yerde nehir olduğundan eve suların taşmaması amacı ile bariyer (barrier) kurulması gerekmiş ve onun kısacası da bar kalmış. Yani aslında Temple Bar kelimesi 17.yüzyılda Temple Barrier –Temple Bariyeri-anlamı içeriyormuş. Bar kelimesinin bira ve içki içilen, eğlenilen yer olarak anılmasının temelleri de belki William amcanın bar’ına dayanıyordur.. Belli olmaz bu işler 🙂
Irish Bar ve Temple Bar’ın barlar içindeki yeri ayrıdır. Şimdilerde bu barlar sokağı Turistik olarak gittiğiniz İrlanda’nın uğramadan edemeyeceğiniz bir yeridir. Temple Bar’ın kendisinde 6-7 farklı yerinde 24 saat kesintisiz müzik var. Müzisyenler geliyor müzisyenler gidiyor. İçine girdiğinizde bir bakmışsınız yanınzdaki biri sizinle sohbet etmeye başlamış. Üstelik havadan sudan da değil direk futbol veya komşunun çimine zarar vermesi ya da kara borsa gibi konulardan giriş yapıyorlar. Biralarını içince de çekip gidiyorlar. İsim veya telefon almak yok sadece “see you” var. Pek bi içten.
Sokaklarda sıra sıra barlar ve envai çeşit mekan bulunuyor. Bu bar ve mekanlar, içinde armutlu sodalı, pilsener ve red ale’ın nefis enfes çeşitlerini bulabileceğiniz tam bir bira cenneti. Temple Bar’da bira içmek birazcık maliyetli – 6 Pound- ama yanında gelen Irish Folk müzik ve biranın enfes tadı bir anlığına biranın pahalılığını unutturabiliyor. Benim favori biram Smithwicks oldu.. Dark ale sevenlere şiddetle önerilir.
Temple Bar’ın diğer bir güzelliği ise barların dışlarının Hobbit’istik sevimlilikleri ve renklilikleri. Bu kadar şeker rengi bir arada görmek göze de hitap ediyor gerçekten.